Sunday, February 25, 2007
...priss...
Duvarların üstünüze üstünüze geldiği sıradan bir günün sıradan saatlerinden birinde, kusursuz beyazlıktaki tavanınızda herzaman ki favori noktanıza dikmişsinizdir gözlerinizi. Hatırlamaya korktuğunuz düşüncelerden kaçarak boşluğun soğuk anaçlığına bırakmışsınızdır kendinizi. Sonra kulağınıza yabancı ama dost bir ses fısıldar “wake up..it’s time” ve yatağınızdan doğrulup, bedeninizi gardrobunuzun yegane siyah parçalarıyla örtüp, başınıza da liseden beri sakladığınız berenizi geçirip dışarı atarsınız kendinizi… Bacaklarınız, aradığı panzehire son anda kavuşmuş can çekişen bir adamın mutluluğuyla sürükler sizi tanıdık sokaklara ilkin, gecenin karanlığında unutulmak ve kaybolmak üzere…
Yatağınızdaki boşluktan çekip almıştır sizi sokak lambalarının ve arabaların ısrarla gözlerinize giren ışıkları. İnsanların boş sohbetleri kulağınızdan içeri sinsice sokulur, midenize girip oturur mola yerinizde. İnatla okumaya devam edersiniz ama bir süre sonra odak yoksunu bir insan olduğunuzdan sınırlarınızı zorlamaktan vazgeçer, kitabınızı kapatır, fincanınızda duran çoktan soğumuş çayınızdan son bir yudum alır ve poponuzu, büyük bir memnuniyetle hemen şeklini aldığı sandalyeden kaldırırsınız. Yine sokaklardasınızdır. İstikamet meçhul, ayaklarınız mesûldur başınıza gelecek herşeyden. Öncesinde içilmiş Corona’ ları ise sadece normalde düşünmekten kaçtıklarınızı hatırlatmakla suçlayabilirsiniz ki Meksikalı içki üreticilerinin size karşı kişisel bir kini olamayacağına göre bu da hoşgörülebilir bir hatadır. Ayrıca şişesinin şahane tasarımıyla göz zevkinizi tatmin ettiği dakikalar da hafifletici bir sebep sayılmalıdır. Peki, Corona için birkaç ay süreyle odanızdan men cezası verilmiştir, mahkûmu şimdi öpebilirsiniz !!!
Bu sefer kulağınızda çok daha yüksek perdeden sesler dolaşmaktadır, istikamet mide deil tam da kalbinizin en çok kanayan noktasıdır, ve bunun sebebi az önce yediğiniz tavuk göğsü yüzünden midenizde yer kalmaması değil tam olarak ta vokalin kendinden geç(irtir)ercesine söylediği “Oh i am so lonely, i'm the man who would kill for love” dizeleridir. Oysa eğlenceli bir havası vardır şarkının ama click gibi dandirik bi holivud filminde bile salya sümük ağlayabilmiş siz için bu dizelerde hislenip snif snif yapmak çok da zor olmasa gerek. 1 kere döner şarkı, sonra 1 kere daha ve loop a alınır. Sonunda bacaklarınıza yorulduğunu unutturacak itici gücü bulmuşsunuzdur, adımlarınızın yegane dostu olur benliğinizi dolduran bu melankolik melodiler… Yüzünüzde son derece manidar bir gülümseme, gözlerinizde dışarı coşkuncasına taşmak için can atan, ne işe yarar ki bu dedirten tuzlu garip bir sıvı…”Düşmesin, geldiği yere geri gitsin” diye başınızı gökyüzüne kaldırıp anlamsız bir noktaya dikersiniz bakışlarınızı, ama yüzünüzde hala o manidar gülümseme vardır ki kimi zaman dudaklarınız aralanmakta, kulaklarınıza doğru uzamakta ve yüzünüzden öteye taşacakmış gibi geniş bir gülümseme yayılmaktadır güzelim yüzünüze. Karanlıkta ışıldar dişleriniz… Hava da buz gibidir hani, üşüyen yanaklar nasıl ısıtılır böyle durumlarda ?
Derken Acıbadem in sizin dolaştığınız sokaklarında teknoloji terkeder insanoğlunu, karanlık kadim bir gerçek gibi giriverir hayatınıza… Elektrikler gitmiştir. Ahh, kuraklık tabi diye geçirirsiniz içinizden, ve sonra bu kelimeyle çelişen bir şekilde düşüverir ardı sıra birkaç damla gözlerinizden aşağı, hain domdomlar saklanmış boş anınızı kollarlarmış meğerse… Kulaklarınıza dışardan 2. bir ses daha gelir o sırada, Segah makamından, alıştığınız rock tınılarından uzak, ama bilindik bir fon eşlik eder kulaklarınızı esir alan şarkıya. Bu arkadaki sese odaklanır ve ne olduğunu anladığınızda bir iki sn bekleyip pause düğmesine basarsınız. Zira ezan okunmaktadır, içinizi huzur dolduran bir “azizallah” der Azize halanızı hatırlarsınız, en güzel halanızdır, ablanız ona benzemiştir, siz de ablanıza benzemektesinizdir zaten :)
Eve yaklaşırsınız artık, son bikaç yüz metreye girmişken aklınıza O gelir, tüm yol boyunca ilk defa. İşte saatler sonra ancak sadede gelebilmişsinizdir… “Çok özür dilerim” dersiniz içinizden onun hayaline, hiç birşeyi çözmeyeceğini bile bile. Onunla beraber acı çektiğinize, başka birinin elini tutarken içinizin acıyabileceğine, yaşadağınız herşeyde rahatsız edici bir burukluk hissettiğinize inanmayacaktır asla. Tek bildiği kendi acısıdır şuanda…
Sonrası malûm, evinize ait pencereden dışarı süzülen ışığı görür rahatlarsınız, herşeye rağmen eve dönmek güzeldir. Üşenmezseniz de benim gibi oturur yazarsınız hayatınızın bu sıradan 2 saatini...
Pöff sefmiyorum bööle yazılar yazmayı ben.. Bidaa olmasın lütfen sayın kendim...
Esen kalınız ve kusuruma bakmayınız...Sevgiler...
Space-Begin Again (indirmek için sağ tık, save as yapınız)
Labels: çok pis zırvalar bu, ebedi küslük hali
Önüm Arkam Sağım Solum..
Thursday, February 22, 2007
...priss...
Kendi halinde mütevazi bir blog sahibi olmam dışında hiçbi alakam olmadığını sandığım blog camiasında yeni bir oyunumsu türemiş efenim..
Sobeleme mi ne diyolarmış adına.. Ve sanırım çok sevgili
budala prenses tarafından bendeniz de sobelenmiş bulunuyorum… Her zaman oyunları sevmişimdir bunu pek benimseyemesem de üstün görev bilinciyle bana atılan pası sevgili
kubilaylaylay,
minikstar ve
jüjü me ortalıyorum.. eğer ümit beyle küsmüş olmasaydık ona da atabilirdim ama konuşmuyor benle.. Pehhh knşmasın bakalım..
Benim hakkımda bilmek isteyip de sormaya asla cesaret edemedikleriniz :))
• Çok fazla takıntım yoktur ama kesinlikle yaşamımı zorlaştıran bir tane var ki, 10 takıntıya bedel : Efenim yaşlanmaktan çok korkuyorum ben !!! 21 yaşındayım, eet ama bazen aynaya baktığımda göz altımda haddinden fazla çizgi olduğu, güldükçe burnumun kenarlarından başlayıp dudaklarımın kenarlarında biten çizgilerin oluşup gün geçtikçe derinleştikleri, şarkı dinlerken yada keyiflendiim vakitlerde ıslık çalmamdan mütevellit yine üst dudağımın kenarlarında kırışıklıklar oluştuğu gibi paranoyalarım var… Bişeye odaklandığım vakit genelde sol kaşıma daha yakın olmakla beraber 2 kaşımın tam ortasında bir çizgi daha oluşuyo ona da sinir oluyorum, sonra cildimle de ilgili şikayetlerim var… İyi ki takıntılı değilmişim yani dimi
• Halen daha kendime bir masa lambası almadım, her gece yatmadan önce 5-10 dk şu elimde gördüğünüz
el fenerini(ki kendisi pilsiz, arkasındaki kolu çevirirken oluşan kinetik enerjiden faydalanarak çalışmaktadır)kurup ööle kitap okumak zorunda kalıyorum. Burdan yardım etmek isteyenlere sesleniyorum, bu zavallı kardeşinize (Bauhaus taki 6-7 ytl lik dandik lambalardan da olur ) bi katkınız olsun, yıllık zekatınızı, öşürünüzü, cizyenizi fln bu şekilde yerine getirebilirsiniz mesela..
• Ana okulundan başlayıp orta 1 e kadar, tüm çocukluğumu çok sevgili ablamın ben garibanına uyguladığı şantajla boğuşarak geçirdim ki manik depresif kişiliğimi burdan kaptığımı düşünmeden edemiyorum. Babama ve herkeşlere söylemekle tehdit ettiği sırrımı tabiiki burda anlatmııcam ama hergün harçlığımın yarısını ablama haraç olarak vermem, günün herhangi bir saatinde canının çektiği herhangi bir şeyi yapmam için “senaaa…nuuuuu!!!!” demesi yettiğine göre kötü bişey yapmış olmalıyım dimi :)) Bu arada NU sırrın adıydı ve o zamanlar çok favori olan “Nuhun Ankaraaa makarnasıı, lezzetin markası” reklamlarından esinlenerek bu adı almıştı… Şuan gülerek hatırlasakta çok sevgili, canımın içi, şirinler şirinesi ablam bu şekilde çocukluğumun içine edebilirdi ki neyseki orta 1 de anneme o sırrı kendim söledim ve olay kapandı ehehe
• Benim bi platonik aşkım var !!! Yani hiç bilmiicek büyük ihtimalle bunu hatta ben başka birileriyle olucam fln ama içimde bi yerlerde kalıcak sanırım… Ahh bi anlayabilsem kime neye göre aşık olabildiğimi
• Hiç istemediim bi okulda, nefret ettiğim bi bölümde okuyorum… Son zamanlarda ailevi bazı değişikliklerden sonra gelecek kaygısını ilk kez hissetmeye başladım , her zaman herşeyin çok kolay ve çok önceden planlandığı gibi gideceğini düşünmüştüm oysa ama hayat… sevgili Marvin in de dediği gibi, “bana hayattan bahsetmeyin". :))Tamam tamam oturup ağlamııcam, öyle yapmıyorum zaten genel olarak, sadece şuan çok başım ağrıyo, 2 gündür uyuyamıyorum, ayrıca aptal converse yüzünden ayaklarım sızım sızım sızlıyo fln ister istemez depresif bi hal aldı yazının geneli, lakin son bilinmeyen olarak koycağım şeye henüz gelmediim, işte buyrun, benim hakkımda "hiiiii, vay kirli çıkın" diiceğiniz itiraf geliyo :
Efenim bu jüjü ve bi de sefgili Ocean's Diamond (
bknz: Görecelilik Kavramı Üzerine isimli post) ile bi araya geldiimiz vakit nedense hertürlü avam, dışardaki bizle uzaktan yakından ilişkilendirilemeyecek aktivitelere imza atıyoruz. Yine bööle günlerde kaydettiğimiz bendenizin gözlerinizi yuvalarından fırlatacak, “bu sen olamazsın” reaksiyonunu 100bin milyon kere duymama sebep olacak oryantal videoları sayesinde "benim maskeli aylinden neyim eksik ?!" diye düşünerekten kendime yeni bir kazanç kapısı yaratma fikri edindim… Baktım metalurji&malzeme mühendislii yapamıyorum peçemi takıp lost tadında videolar çekip çekip salacağım you tube e… Böylece önümüzdeki bi 3-4 yıl çalışmama gerek kalmayacak kadar para kazanırım ve en sefdiğim şeyi, yani tembelliği yapmaya da bol bol zamanım olur
........................
Işık sizinle olsun efenim..Hoşçakalın.....
Labels: ebedi küslük hali
For The Love of EGG !!!
Monday, February 19, 2007
...priss...
http://www.albinoblacksheep.com/flash/eggsong.phpLinkine bi tıklayın son zamanların en dokunaklı en samimi lyriclerini ve en şen tınılarını içeren şahane bir çalışma.. Tam da müzik adına yapılabilcek tüm güsel şarkılar yapılmış diye düşünmeye başlamışken yerle bir etti bu şarkı bendenizi... Evde işte ofiste( benim ofisim yok ki nan
) her yerde söyler oldum...
Labels: tavsiyeler (websayts)
Kısa kısa....
Saturday, February 10, 2007
...priss...
Sevgili Blog,
Ne zamandır yazamadım, içime dert oldu, ama bak ilk fırsatını bulduğum anda koşup sana geldim, ilim irfanla doldurayım içini dedim... Ordan burdan aklıma gelen herbişii yazmaya çalıştım... Özel hayatla ilgili detay vermemek için bu tür yollara başvuruyorum ama sen biliyosun onu dimi
.......................................
Benim için "çok uzun yazıyoo" diyorlarmış.. arkadaşların bu serzenişlerini dikkate alıp yeni bir uzun yazı örneği daha koyuyorum.. Tadını çıkarın
......................................
Okuyun: (Haala okumadıysanız ! )
Otostopçunun Galaksi Rehberi –
Beni bir kitaba bağlayacak nerdeyse tüm öğeleri kullanmış, pek sevgili ve rahmetli
Douglas Adams ; Gayet ciddi bir tonda söylenen çılgın, saçma fikirler, tanımlamalar… inceden ayar veren, naif, mizah dozu yüksek cevaplar ve yenilikçi bir hayal gücü (ahh tam da ihtiyacım olan şey ! ) Keşke kitabı yeni bir uzvum haline getirebilseydim, mesela 3. bir kol, boş bi yerimden dallanıp budaklanabilir ve tek işlev olarak bu 700küsür sayfalık kitabı taşımayı kendine görev edinebilirdi, hatta “special feature” olarak da tehlike anlarında, tehdit unsuru şahsın kafasına/poposuna indirmek için de kullanılabilir
……………………………………
“Bu da nedir?” diye sordu Arthur.
“Otostopçunun Galaksi Rehberi. Bu bir tür elektronik kitap. Sana bilmen gereken her şeyi anlatır. İşi budur.”
Arthur tedirgin bir halde kitabı evirip çevirdi.
“Kapağı hoşuma gitti, ” dedi. “Paniğe Kapılma. Bu, bütün gün bana söylenen en akıllıca ve faydalı şey.”
…………………………………..
Birdenbire belirleyemediği bir kaynaktan şiddetli bir ses üzerlerine atladı. Bir taraftan bir kurt sürüsüyle boğuşurken diğer taraftan gargara yapmaya çalışan bir adamın hırıltılarını andıran sesleri duyunca korkudan nefesini tuttu Arthur.
“Şşşt!” dedi Ford. “Dinle, bu önemli olabilir.”
“Ö … önemli mi?”
“Vogon kaptan genel bir duyuru yapıyor.”
“Yani Vogonlar böyle konuşuyor mu demek istiyorsun? ”
“Dinle!”
“Ama ben Vogonca bilmiyorum!”
“Bilmen gerekmiyor. Şu balığı kulağının içine tık yeter.”
…………………………………………
Dinleyin :
• Salı günleri, sourberry.org linkine tıklayıp 21:00 - 22:00 saatleri arası,
Charls H. Duell tarafından hazırlanan (ama sunulamayan ;))
Parçalı Kurgu,
• Perşembe günleri, saat 21-22 arası Açık Radyo-Magical Mystery Tour
• The Czars, The Essex Green, Devotchka, My brightest diamond,Pretty Balanced...Ne güsel gruplarmış bunlar..Geç keşfediyorum ama iyi oluyor
Mika- Grace KellyInner- StoriesThe New Pornographers- The Bleeding Heart Showtim booth & angelo badalamenti - Fall In Love with Meİzleyin : Yaklaşık 2 aydır vizeler ve finaller vesilesiyle buram buram bunaltıldığım için pek bişey izleyemedim açıkcası, oysa ordan burdan kargoyla gelen bi dolu film var elimde… Bu nedenle film tavsiye kısmısını sevgili Simon Bey den alıyoruz… Sendeyiz Simon :
.................................................
Raising Arizona:
Coen biraderlerin 1987 tarihli ikinci filmi. Çocuğu olmayan –bir polis ve bir hırsızdan oluşan- evli bir çiftin, beşiz çocukları olan bir zenginin çocuklarından birini çalmaya çalışması üzerine kurulu absürd bir film. Holly Hunter ve John Goodman her zaman yaptıkları gibi efsanevi oynamışlar. Eğer uzun süredir adamakıllı komedi izlemedim diyorsanız kaçırmayın.
The Return(Asıl adı Vozvrashcheniye): 2003 yılından bir Rus filmi. Yıllardır görmedikleri babaları aniden çıkıp gelen iki çocuk, ve bu çocukların babalarıyla uzun bir yolculuğa çıkmalarını anlatan dingin bir film. Hatta 2003 yılında Siyad tarafından yılın en iyi yabancı filmi seçilmişti. Kaçırmayın.
Match Point:Woddy Allen’ın şekil değiştirdiği kara filmi. Tipik Woody Allen replikleri ve karakterleri bekleyenleri ters köşeye yatıran bir senaryosu var. Filmin kendisi de sık sık ters köşeye yatırıyor zaten. Her ne kadar Scarlett Johanson’u her filmde görmek sıkıyor olsa da karafilm severlerin kaçırmaması gereken bir yapım.
..........................................
Teşekkürler Simon..
..........................................
BAKın:bakmagazine = Yine tasarım, illustrasyon , fotoğraf temalı hoş bi e- dergi… Hemen altta vereceğim linkten de e-book kısmısından indirip inceleyebileceğiniz mutluluk verici, ısrarla takip edilesi dergi…
Sömürün: •
sömürgen.com : Ben şuana kadar e-book indirdim sadece, dierleri hakkında bir fikrim yok ama film, oyun, program ve diğer bi sürü hede hödöyü indirebilirsiniz, ne yazık ki benim e-book dışında hiçbiri ilgimi çekmiyor
•
arcadupyrata.blogspot.com: Sanırım bu bloğu hazırlayan bi Rus, kendi sevdiği albümleri koyuyomuş, yılların kota mağduru bi müziksever olaraktan gördüğüm anda mutluluk gözyaşlarımı tutamadım, bilgisayarımı kucaklayıp okulumun yolunu tuttum… İlerleyen günlerde hatrı sayılır bir vaktimi burdaki albümleri test etmekle geçireceğimi ve elle tutulur bişi bulursam buraya da not düşeceğimi siz neşeli azınlıkla paylaşmaktan kıvanç duyarım :P (bu linki bulmamı sağlayan sevgili lpf_ashes a teşekkürleri bi borç bilrim)
Gidin: •
Sakıp Sabancı Müzesi- Cengiz han ve Mirasçıları: Büyük Moğol İmparatorluğu Sergisi 7 Aralık 2006 - 8 Nisan 2007 tarihleri arasında imiş. Lisede filizlenen “Ben Moğolistan’a gidicem !” hayalimin uyandırdığı şevk ve heyecanla halen daha finallerimin biteceği günü bekliyorum gitmek için
• Elbette
if istanbul 2007 ! , hemen bi kişisel seçimlerimi özetliyeyim :
-
Fantastik filmler kuşağında :
Avida / Avida Taxidermia / Taxidermia-
Hit Filmler kuşağında:
Bilek Kesenler: Bir Aşk Hikâyesi / Wristcutters: A Love Story -
Filmde film:
Sapığın Sinema Rehberi / The Pervert’s Guide To Cinema ,
-
Gökkuşağı Bölümünde :
Örtüsüz / Unveiled Baloncuk / Bubble Yeni Başlayanlar için Puccini / Puccini For Beginners -
Özel Gösterim de:
Biz Ne Bilebiliriz Ki: Tavşan Deliğinden Aşağı / What The Bleep: Down The Rabbit Hole Aşkın 4.6 Milyar Yılı / 46 - Okunen No Koi / Big Bang Love, Juvenile A • Aradığım mekanı bulmuş olabilirmiyim ? Yoksa böyle bir mekanı “aradığım mekan” olarak nitelendirdiğimm için ruh sağlığımla ilgili şüpheye mi düşmeliyim ? Bu kısım Acıbademe özel olduğundan konuya uzak kimselere okumaya devam etmemelerini öneririm :
Efendim mekanımızın adı
.. Evet bende ilk duyduğumda “bu mudur yani..püfff ” demiş olsam da içeri girince evim evim güsel evim nidaları arasında kedi misali sobanın yanına tünedim kaldım.. Mcdonald s, burgerking, starbucks bermuda üçgeninin arasında kıytırık bi apartmanın zemin katına sığınmış miniminicik bi cafe sherbett… Sahibinin kendi elleriyle yaptığı leziz ev yemekleri, her daim taze çekilmiş kahve ihtiva etmesi ve yine her derde deva şerbetleri, çaldığı oynak balkan şarkıları, barry white lar yüzünden kıpraşmaktan arkadaşınızla 2 çift laf edememeniz, iştahla makarnanızı hüpletirken birden kendinizi mekan sahibiyle salsa yaparken bulmanız, starbucks ın önünde mendil satan çocukların üşüdüklerinde buraya sığınıp karınlarının yine mekanın sahibi tarafından doyurulması, o sırada yüzlerine bakmadan yanından geçtiğiniz bu çocuklarla yanyana yemek yiyip, astroloji hakkında sohbet edebilme şansı bulmanız! , dvd odasında puflara kurulup arkadaşlarınızla istediiniz filmi istediğiniz zaman izliyebiliyor olmanız … Düşündükçe aklıma bi çok şey geliyor ama kısaca son zamanlarda bulunmaktan en fazla zevk aldığım yer SHERBETT… Sahibi kapatıp dans okulu açmayı düşünüyor… Şahsım için kaygı verici gelişmeler bunlar =(( İşte bi kaç foto daha:
............................................................
Eveet.. Burda bitiriyorum artık canım okuyucularım, sıkmadım inşalah sizi.. hem sıkılan zaten çoktan gitmiştir dimi nie dert ediyosam kendime... Ama takdir ediyorum bi taraftan kendimi, bayaa baya uğraştım da yazdım şunca şeyi.. manyak mıyım neyim ya aaa
Sağlıcakla kalın bloğumu okuyan müthiş sexy, alımlı, güsel insanlar.. Hepinizi çok seviyorum canlarım benim (Hade leen
)
Labels: tavsiyeler (7.sanat), tavsiyeler (müzük), tavsiyeler (websayts)
Thursday, February 01, 2007
...priss...
Canım dostum,
Bunları sana söyleyemediğim için buraya yazıyorum, dün yine biraraya geldik ve yanaklarıma, karnıma krampların girip girip çıktığı bir gün geçirdik. Sana yeniden kavuşmak çok güzel, herşeyin sonunda yine yanımda olman çok güzel… 3. maddeyi hiç unutmamamız, bir daha olayların bizi ayırmasına izin vermememiz dileğiyle... Seni çok seviyorum JÜJÜ'm...
Not: Eheh biliyosun normalde çok uzun yazarım ama mukavelemde şimdi ders çalışmam gerektiği yazıyor ;) Demin lisede çekilmiş fotolarımıza baktım, buraya koyayım dedim ama ikimizin de güzel çıktığı bi foto bulamadım, daha doğrusu senin güsel çıktığın bi foto bulamadım (zuhahah
) benim finaller bitince şu otel macerası esnasında çıkaralım acısını diorum