Her zamanki gibi film + kipat rutinlerinin ardından son olarak SU/lazefem/ blogger/ bigumigu dolaylarında araştırmacı kişiliğimin kurbanı olaraktan ordan oraya sürüklendiğim bi geceyi ardımda bırakmış sızmak üzereydim ki sourberry den bildiim, sefdiim bir pilog sahibesinin şu yazısına rastladım. Sonuç ; dün aynaya baktığımda, burun kenarlarımdan başlayıp dudak kenarlarıma uzanan fred çakmaktaş çizgilerimi tespit etmemle aldığım mimiksiz yaşam kararım uygulamaya konamadan patlamış oldu. Dahası unutmak ve unutturmak istediğim içten yanmalı motor yutmuşcasına sarsılarak kişnediğim o gülme buhranlarının kucağında acı dolu dakikalar geçirdim. Bilmem belki size o kdr komik gelmiicek ama benim için, okumaya başladığım anda ablacıkla Denizli'de geçen çocukluk yıllarının, anıların, enstantanelerin vs.. vs... zihnime hücum etmesiyle apayrı bi tat bıraktı şeyimde.. ehhm neyse işte anladınız siz onu... ve o an yıllardır üzerinde yattığım o kutsal defteri anımsadım . Şimdiki veletleri bilmiyorum ama bizim jenerasyonda hatıra defteri sahibi olmak, onu okulun en popüler / d.tü havada çocuklarına karalatabilmek korkunç bi statü sembolüydü. Aslında çok gereksiz ama kısaca bi özet geçicem o zmnları :
İlk olarak belirtmeliyim ki, ist. u en iyi ihtimalle 2-3 ay geriden takip eden tek bir sinemaya, o sinemanın hemen yanında tek bi müzik markete /ki o markette mirkelamın kasetini mi alsam tarkanınkini mi die durup saatlerce düşündüğümü bilirim, en sonunda da burak kut almıştım sanırım, ama serdar ortaç da olabilir, htrlamıyorum şimdi hani şu mikili, ziyan bi pantul giyip göbekten zeytin yedii zmnlar... başka türlü dinleyebilmenin mümkün olduğuna kafamın basmadıı zmnlar... / ve günümüzün sıradan bi BİM i büyüklüğünde tek bi süpermarkete sahip bi şehirden bahsediyoruz, gelişimi bu denli aktarmalı takip eden bi şehirde o zmn doal olarak bi özel okul da yoktu ve Hacı Halil Bektaş die bi ilkokula, Denizli nin tüm zenginlerinin bebeleri, biz orta sınıf (bknz: 80lerin sonunda 90 ların başında memur çocuu olmak ) ve bir de kenar mahalle çocukları doluşmuştu ama bu zoraki birliktelik el kadar veletlerin içgüdüsel gruplaşmalarını engellememişti tabii ki. Gerçi aynı gruplaşma lisede bile vardı, şimdi veletler bebeler falan diyorum ama 18 yaşında nası bi zihniyet sınıfı dou grubu - batı grubu die bölmeyi akıl edebilir ki ... Dou, Fem (Feto'nun Yeri) e gidenler, batı da işte Fen Bilimleriydi Mef di o züppe tayfa ... Sen nerdeydin die sorarsanız :DD sınıfın tam ortasında tarafsızlar sırası vardı, bendeniz de gruplaşmalardan zerre hazzetmeyen biri olarak o sıradaki yerimi almıştım =)) İşte aynı zihniyeti daha 10 yaşında bi bebeyken de taşıdığım için bi hafta denizlinin en zengin kesiminin oturduu villalar yöresinde ipek' in doumgünü partisine katılıyosam ertesi hafta o kenar mahalledeki hanife nin mütevazi kutlamasındayım falan... yaaaa... işte bööle eli öpülecek bi insanmışım efenim
Her neyse, beni bu son derece gereksiz ek bilgiyi vermeye iten sebep şuydu : bgn o defteri karıştırırken de sınıf farklılıklarının el yazılarına, o yazıların içeriklerine, defterde kişilerin sıralanış şekillerine nası yansıdığını gördüm ama tüm bu sosyal tespitler nihayetinde biraz olsun bile canımı sıkmadı, zira o kadar salak/gülünç şeyler vardı ki defterde, kimisini koyamıyorum çünkü sayfaların bi çou spiraller, çarpılar ve rasgele çizgilerle boydan boya karalanmış, muhtemelen ablamla kafga etmişizdir o da öç almak için defterimi kaçırıp karalamıştır fln... Sağ kalanlardan ablamınkiyle beraber 3 örnek koyucam, sinir oldum, postun yarısı da şarkı türkü olucaktı, eşşek kdr uzun yazmışım yine,başka bahara kaldı artık.. Lanetim geri döndü sanırsam _______________________________________________________
bu hnm kızımızı htrlarım da şuan moda olan tüm o tüylü zerzevatı daha o yaşlarda giyerdi. tahmin edebilceğiniz üzere ipekler sınıfına dahildi... /denizli gibi 10 senede 2 kerecik kıytırık kar yağan bi memlekette tüylü tüylü çizmeler, kulaklıklar montlar giyerdi. Şuan kendi çapında moda ikonu fln olmadıysa muhtemelen seren serengil tadında bi kontes hayatı yaşıyodur =) / _____________________________________________________
Bi çocuğa bu boyundan büyük lafları yazdıran nası bi hissiyattır aklım almıyor, 10 yaşındasın nan, tek derdin o gün ders sonundaki tetanoz aşısından yırtmak yada resim dersine pastel boyalarını unutmamakdır... küçük tilbem, annemin lafıyla ; sanki feleğin çemberinden geçmiş... dönmüş bidaha geçmiş.. _______________________________________________________
Nese kuzucuklarım.... Gözünüz aydın bitti post, daha uzatırdım,yaparım bilirsiniz ama günümü katletti bu post, defteri al, scan et, orasını burasını düzelt, yoruldum.. Velhasıl çalışkan bi blogger olmak istiyorum bundan sonra ( yalaan ) Hepinizi münasip yerlerinizden öper kaçarım canlarım,bizbizeyiz şurda :P
Hayalet Blogger LuLu Hanım' ın aradığı Zeki Müren belgeselini araştırırken karşıma çıkan bi video...
Doğrusunu söylemek gerekirse paşamızı, ailecek yapılan seyrüseferler esnasında arabadaki zoraki dinletiler dışında özellikle oturup dinlemiş değilim, ki dinlediğim vakit de ne yazık ki öyle tüylerim dikelip kendimden geçemedim ( bende bu hisleri yaratan birMünir Nurettin Selçukve bir de bikaç gün önce şans eseri dinlediğimHamiyet Yüceses*olmuştur )
ama sanat güneşimizin videodaki arz-ı endamını, mütevazılığını, sesindeki o sevecen tonu, bütünüyle temsil ettiği saygınlığı görünce ve bir de günümüzde büyük ses dediğimiz - ben demiorum o ayrı - beyleri, bayanları ve diğer klasman dışı varlıkları ( anladın sen onu ) düşününce 70lik Atatürkçü öğretmen emeklisi teyzeler / nedense gözümün önüneMiMinin dünyalar tatlısı süper anaanesi geliyor :D / gibi zamanımıza çemkirmemek elde değil.
Neyse, paşamıza nur içinde yatsın diyelim ve birkaç dakikalığına dejenere hayatlarımızdan sıyrılmak üzere videoyu izleyelim...