tanrı biliyo ya fazla televizyon izlemem sevgili okur... o tanrı bunu kuul görünmek için söylemediğimi de biliyor seni şüpheci şey.. o herşeyi görür... ve o herşeyi bilir... o heryerdedir....vs..vs... sanırım bu kısmı hepimiz biliyoruz... geçiyorum...
dün tam bi abukluklar günüydü sefgili blog, talihsiz serüvenler serisine dönen sınav dönemime kısa bi es verip, şoku atlatmak üzre eve gelip günlerce, aylarca, haftalarca sürmesini dilediğim bahar uykuma yatmamla ve ardından yırtıcı bi çığlıkla huzur dolu rüyalarımdan uyandırılmamla başladı bu gariplikler silsilesi... o çığlıkla beraber sanki bir ilahi çalınmaya başladı kulağımda... sawyer.. saawyeeerr çıktı...senaaaaağğğ!!!! diyordu acılı bir sess...
anahtar sözcüğü duyar duymas fırladım yataamdan ve sesin kaynağına gittim, tanıdık bi cırtlaklıktaydı bu ses.... ve ablamın odasında buldum kendimi... ebet... sawyer, "dünyanın 8. harikası" sawyer türkiyedeydi ve az sonra uur dündarla star haberde oalcaktı... gözümün çapaklarını sildim, pijamalarımı çıkarıp en dekolte kıyafetlerimi giyindim, makyajımdı saçım başımdı parfümümdü derken tastamam ekranın karşısında en şuh pozumla oturup sawyer ı.. sawyer ımı beklemeye başladım... dakikalar.. saatler geçti ama sawyer gelmedi... biz ablamla sawyer ı kaça bölsek nası paylaşıp da yesek die tartışırken nihayet star haberin 100bininci son dakika haberi bitti ve nefrtle bakmakta olduumuz uur dündarın donuk suratına bi aydınlık bi nur indi sanki. dudaklarından o büyülü sözler döküldüğü anda... "looağğst ın sawyer ı josh holloway şimdi stüdyomuzda...." /tam htrlamıorum şimdi buna benzer bişiidi /
ve ardı ardına sorduğu idyotik sorularla, döt olup da bozmadığı, bozmamak için adeta yırtınmakta olduu suratındaki o korkunç, gergin, yapay gülümsemeyle hepimizi devasa bir hayal kırıklığına uğratmış olsa gerek... gerçi ben yüzündeki o embesil ifadeyi sawyer a aşık olup nutkunun tutulmuş olabileceğine bağladım ama tamamen kendi mallığı da olabilir... bilemedim... nese efem.. o "dazzling creature" ekrandan kaybolunca yapıştırdığım burnumu camdan çektim ve pijamalarımı tekrardan giyip hayal kırıklıından muaf düşlerime geri döndüm...
akşam ise yine benzer bi çığlıkla irkilerek doğruldum.. bi kez daha o tanıdık sesin kaynağının yattıı odaya gittim... yine star tv ekranları... yine hiç sefmediim bi yüz... sinan çetin.. fenomen die bi program sunmakta... ilk başta fragmanını görüp "ohaa türkler süper bi korku gerilim dizisi mi yaptı aceba" dediim program meğerse metafizik olaylara kendini adamış bi avuç mentalist, ilüzyonistle dolu bi freak şovmuş... ilk yarışmacı teoman la bi kız şimdi adını bilmiyorum ama saçı başı süperdi bende o saçtan istedim.. herneyse onların arasında bişiiler bişiiler kurdu etti ona dokundu öbürü ayağa kalktı fln etkilendik... dierlerini de izlesek mi derken o baş şarlatan çıkıverdi sahneye... " evinzdeki tüm bozuk saatleri tv nin önüne koyun, çlştırıcam. tv nin üstüne de bi metal kaşık koyun, bükücem.. hadi bakalım reklam arasında enerjimi göndercem, bi yere kaybolmayın" dedi... biz de süper salak saftirik insanlar olaraktan efdeki tüm saatleri kaşıkları neyim toplayıp odaklanarak beklemeye başladık... içimden çalışan saatler, bükülen kaşıklar falan hayal ederek geçirdiğim bi 2 dk nın ardından sonuç tabii ki fiyasko oldu... ulen nie bööle şeyler bize olmuyo , yeterince odaklanmadık mı acaba, yoksa saatlerimizin çlşmasını yeterince yürekten istemedik ondan mı olmadı bu meret die düşünüp en sonunda nihai gerçeğe vardık : kandırılmıştık !!! ve sonrasında gelen korkunç ve ezici bi özsalaklığını farkına varış hissiyatı var ki daha fazla bunun üstüne konuşmak istemiyorum...
tüm bu saçmalıklar en son berk eratay diye alterno bi gencin sahneye çıkıp ablamın yüksek, benim ise "ulen ya varsa" noktasında gidip gelen 3 harfliler yada farklı boyutta göremediimiz canlılar, etrafta uçuşan ruhlar vs itikatımızla pervasızca oynamasıyla doruk noktasına ulaşmış oldu. yani o en sondaki gözleri ovalayıp lensleri yukarı ittirme anını görmesem ciddi ciddi içine bişii girdiğine inandım, korktum... her tırstıım noktada olduu gibi bi açıklama bişee diyen çaresis gözlerle ablama baktım ama o da saolsun " ben nie bukdr korkuyorum sanıyosun, 4. boyut tabi göremiyoruz, heryerdeler... " vb açıklamalarıyla yangınımı iyicene körüklemiş oldu... herneyse demin bu vidyoyu görünce en azından bizim gibi tonla salağın dünyanın farklı kıtalarında ikamet etmekte ve bi şeklde yaşayabilmekte olduğunu anladım.... izleyin kısaca... nası bukdr uzun yazabildim ben onun şoku içersindeim halaa... gerçi kimse okumııcak buralara kadar istediğm gibi zırvalayabilirim.. yapar mıyım ? yapmam tabi.. uykum var
mUTLu değilim efem. Yorgun, kırgın ve de büzgünüm... haala devam edebiliyosam derya adında bir hanımefendi sayesindedir. yat dese yatıyor, kalk dese kalkıyorum. hiçbir kararın sorumluluğunu, sıkıntısını yaşamıyorum, parayla ilgili bir derdim de kalmadı. o ne verirse onunla yaşıyorum. bitince evde oturup günlerin geçmesini bekliyorum. Aklımın ermediği, mantığın gerektiği, gücümün tükendiği heryerde yanıbaşımda dikelmiş duruyor buluyorum onu. Elimi bıraksa kalabalığın arasında kaybolurum, belki bunu farkında...
herneyse
ilk cümleden sebep ne yazmak ne de konuşmak ister bu gönül... belki bi süre böyle upload yığınakları yaparak geçiştiririm blogu, ve hatta bu keyifsizlik ve trajedi devam ederse nihai bir son bile bekliyor olabilir seni blog... dedim ya üzgünüm.. senin için bile ...