Aslında annem buldu... Tanrım ÇOK MESUDUM !!! O yüzden son yarım saattir ağlıyorum, ondan önceki yarım saati de anneme sarılıp yerli yersiz lokasyonlarını öperek geçirmiştim.. bundan sonraki yarım saat ve tam saatleri ise murat beyle kutlama havasında geçireceğim sanırsam... Oyyh anneme söz verdim ama alkol yok böhühü... Olsun ice-tea var, çilekli milkshake var, yarın da 10 YTL günümüz var, ooh çok şükür...
• Yer: Acıbadem Mado • Listening to: 80'ler ve 90'lar başının romantik popunun en klasik eserleri (still got the blues, it must have been love, nothing's gonna change my love for you, hotel california etc) • (ara sıra) looking at :
************************************************************************* Part I
• Ömrümün 3 te biri arkadaşlarla geçiyorsa, diğer 3 te 1 inin 0.5 i o arkadaşlara satış komakla ve diğer 0.5 i de ailem ile geçiyor… Kalan 3 te 1 lik kısmı ise yalnız olduğum dakikalar…saatler…günler oluşturuyor…
• Bugün salak bi velet, yarım saat arayıp bulduğum bi apartmana girmek için basmam gereken zili ararken yanında annesi/ anneannesi (Tanrım kozmetik sektörü nereye gidiyor !!! ) ile önünde dikildiğim kapıya doğru geldi, derdimi teyzeye anlattım ve gitmek istediğim evin sahibinin kız kardeşi olduğu anlaşıldı.. Sevindim, oley beraber gideriz derken nemrut suratlı, cibiliyetsiz velet "BU niye bizimle geliyoo…niye geliyo ki… Gelmesin BU bizimleeee" demeye başladı. Tüm asansör boyunca da durup durup tekrarladı ve bana "BU" demeye devam etti. Gitmekte olduğum evdeki kadının vereceği belge ölümcül bir öneme sahip olduğundan dişlerimi sıkarak gülümsemeye ve sağa sola zorlama “ne şirin kerata” bakışları atmaya çalıştım… Teyze ”hiç öyle denir mi, bak ne güsel abla” dese de ne fayda, kimyalarımız tutmamıştı bi kere… Sevmedi beni haspam !!! Hı sonunda nooldu, turuncu kafalı nemrut suratlı veletle soğuk sinir harbi şeklinde geçen 5-10 dk dan sonra eve ulaştık ve belgelerimin olduğu zarfı aldım, bu sefer yüzüme, 40 derece güneşin altında dakikalarca yürüyüp ulaşılmış kumsaldan kendinizi denize bıraktığınız o ilk anki gibi bir ferahlama ifadesi, gözlerime ise suyun altında yunus gibim süzülürken önünüzden geçen minik balık sürüsünü izlerkenki huzur ifadesi yayıldı. Tepede güneş, saçlarımın arasından, açık olan boğazımdan içeri süzülen buz gibi bir rüzgar vardı… Çok üşüdüm bgn sevgili blog… Bir de eskiden sıkışan trafikte, hemen yanınızdaki arabanın arka yan camının ardından size bakıp el sallayan sevimli dünya tatlısı çocuklar vardı. Sıkılmadan, çocuk olmaya özgü o mucizevi saflıklarıyla gülümser ve el sallarlardı size… İst. içinde hiç olmuyor artık bu bana… Eskiye özlem, çocukluğa özlem, çocukluk arkadaşlarına, onlarla tanışmamı sağlayan o plastik pembe&mor topa özlem, non stop ekşından iflahı kesilmiş dostlardan mütevellit kuyrukta, şarapçı amcanın çeşmesinden gizlice su içmek için beklerken ki o tatlı sabırsızlığa özlem, Kürşat’ a, Sefa’ya, Önem’e ve hatta o gıcık Güneşcan’a bile özlem… Büyümemek için verdiğim savaş bakalım nereye varacak…
• IPOD’ um dünki temizlikte de ortaya çıkmadı, umutlar azalıyor, hayat çekilmez hale geliyor, yürümek, spor yapmak, yolculuklara katlanmak, karanlıkta boşboş tavana bakmak… birçok şey daha zor ve can sıkıcı hale gelmeye başladı… Benden hiç beklenmeyen bişey yapıp iş aramaya başladım. Aileme bi tane daha ipod aldıramayacağıma göre çalışıp kendim almalıyım… Peki ya yılların rahatlığını, hizmet edilmenin yüklediği kibiri napacağız ?
• 2007 yılı seçim yılı, bugün Derya’ya AKP dışında kime oy verilebileceğini sordum, TKP dedi, hmm dedim…
• Ablamın yaptığı ıslak kek’ten yedikten sonra birazdan spora gitmemin nafile olduğunu düşünmeden edemiyorum. Tek umudum tabanlara kuvvet geçirdiğim hayatım, cağaloğlu yokuşunu arşınlarken popo kaslarına giren kramplar… Arabalı sevgilinin gözünü seviyim… Hey gidi günler heey !!!
• Odamın camı sürekli açık, kim açıyor, ben niye kapayamıyorum bilmiyorum ama dostlarım bilir ki ben grip ol(a)mayan bir insanım. En son jüjü en azılı grip virüslerini bünyesinde toparlayıp geldiğinde hiç yılışmadığım kadar yılışıp, gereksiz sevgi gösterilerinde bulunup işi garantiye almak için bi müddet yanında yatsam da yine de grip olamamıştım… Sanırım bu baş ağrısı, kanı çekilmiş bembeyaz eller ve ara ara akan burun bişeyler müjdeliyor bana… İnsan gibi hissetmek istiyorum, (bknz. grip olmaya özlem )
• Meltem Cumbul bıyıklı kadının ne kadar seksi olabileceğini gösterdi. İddia ediyorum 2oo7 sonbaharında keskin bir bıyığa dönüş yaşayacağız… Şimdiden cımbızlarınızı rafa kaldırın derim…
• Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi (AKM) nin yıkılacağı gerekçesiyle birçok tiyatro/opera sanatçısı ve onların eş dostları “Karanlığa Karşı Sanat Cephesi” adı altında eylem yapmışlar ve “bunlar yakında Anıtkabir’i de yıkıp yerine Ortadoğu’nun en büyük camii sini ve alışveriş merkezini yaparlar” demişler… Yine geçen gün bi gazetede Amerikan ordusunda artan tecavüz olaylarından dolayı birçok kadın askerin geceleri tuvalete çıkmaya korktuklarını, hatta 3 tanesinin mesanelerinin patlaması sonucu can verdiğini iddia eden bir haber okudum. Ve yine yakın bir tarihte, 2 peruklu doktorun (başörtüden dolayı takılan cinsten) bir erkek hastanın testislerinin röntgenini çekmeyi reddettikleri ile ilgili Hürriyet gazetesinde bir haber okumuştum... Ben işte bu yüzden çilekli milkshake içerim, dolunaylı gecelerde...Şifa niyetine, bu güvenilmez, tekinsiz devirlerde...
• Yolda iken aklıma gelip, bunu yazayım dediğim onlarca şeyin bu boş beyaz ekranın başına geçene kadar kaybolup gittiğini görmek ne acı... Et yemeden geçirilmiş bir çocukluk ve ergenlikten sonra arkadaşlarla iskendercilere gitmek, orda patates tava yiyebilmek, henüz iskender denen şey için kendini hazır hissedememek, anne yahut başka sevgi dolu bir bünye tarafından ayıklanmadığı sürece balık yiyememek, tabakta yatıp melül melül bakışını görmeye katlanamamak, ıslak kekten daha kaldı mı acaba die düşünmek, sonra okuldaki dönemsel aşkın deviantartına bakıp komentlere içerlemek, bana nooluyoki nan diyip sayfayı kapamak, askerdeki dostun yaran askerlik anılarını okumak,dinlemek, kabak kafasıyla panda gibi sırıttığı fotolara bakıp hüzünle karışık bir gülümseme sergilemek... ...............................................................................
Bu da hiç bi zaman tamamlanamayacak bir post olarak bloğumda dursun...Okudukça içim hüzün ve neşeyle dolsun... Hepimizin bahtı açık, yüzü şen olsun...
Yine Nest’ den sesleniorum sana… ve evet yine okula gitmediiim !!! Anneciğim internet öğrenip bloğuma ne yazdığımı okumakla tehdit ediyor beni. Neyseki kendisi klavyede “R” harfinin yerini henüz bulabilmiş değil !
Birçok kötü haberim var sevgili blog. En önemlisinden başlayayım ; IPOD UM KAYBOLDU !!! Hiçbir yerde bulamıyorum ve müziksizlikten delirmek üzereyim, çünkü ben dışardayken, yürürken yahut yolculuk esnasında müzik dinlemeden yapamam, zaten bilgisayarda müzik dinleyemiyorum, sadece uyumadan açıyorum ve onda da yorgunluk dereceme bağlı olaraktan playlistin ilk 5 yada 10. şarkısında uyuyakalıyorum. Hal böyleyken hayatımın en değerli varlığı, “Gülse Birsel” adını verdiğim, bir önceki postdaki fotoğrafla ölümsüzleştirip artık anılarımda yaşattığım ipodum olmuştu… Ama beterin beteri varmış sayın okur…
Hayat bazen -odak fakiri bir insan olmanıza rağmen- 40 yılın başında gazeteye gömülmüş bir şey okuyorken, inatla ve sinirlerinizi yerinden hoplatan bir kıkırdamayla gazetenizi elinizden çekip duran hınzır bir arkadaş gibidir. Ne kadar ciddi bir rahatsızlık verdiğini anlayamaz çünkü şuan Hayat, kendi anlamsız varlığının en eğlence dolu dakikalarını yaşamaktadır. (Neyse ki Derya bu bloğu okumuyor, bir daha gazetemi çekerse kendisini gazetelerin 3.sayfasının en yaratıcı ve dehşet verici cinayet öykülerinden birinin faili meçhul adlı başkarekteri yapacağım !!! )
Daha beteri demiştim ya sevgili blogcum, bildisarayım, tüm müzik arşivimin yuvası, benim bıcırık kara kutum bozuldu !!! Tamirci amca “ Şarjı bitip de kapandı mı hiç? ” diye sordu, “ Böhüeüehe eebet ebett ” diye cevapladım.. “Tamam işte işletim sistemin komple yok olmuş” dedi, “Bildisarayın f disk olmuş” dedi – bu sanırım hasta x oldu gibi bişey demekti….
Bendeniz kocaman gözlerinde yaşlar titreşen anime kahramanları gibi eblek bi suratla adama bakarken, bir anda, amcanın kaşlarının eskiden daha fırça olduğu, şimdi ise gayet şekilli, pırıl pırıl durmakta olduklarını farkettim, sonra adamın kaşlarını berberde aldırırkenki hali geldi gözümün önüne 1-2 saniye için. Ben böyle bir insanım işte sevgili blog. Bugün sabah psikoloğuma gittim ( Heyy!!! Herkesin sorunları olabilir, hem zaten buraya kadar okuyan bende bişeylerin çok da normal olmadığını çoktan anlamıştır. ) ve bir küsür saat boyunca gözüm gidip gelip kadının kulak memesine takıldı, lanet olsun dostum, BİRLEŞİKTİLER !!! Seda’yla Lost izlerken, Jack in mi Sawyer ın mı daha yakışıklı olduğu üzerine çevirdiğimiz geyik esnasında (tabiiki Sawyer !!! Sırseri herif yaaa !!! ) hayatıma giren birleşik kulak memesi takıntısı burda da karşıma çıktı. Efenim bu Seda insanı yeni tanıştığı birinin ilk kulak memesine bakarmış, bana da zamanında ööle yapmışmış ve iddiasına göre birleşik kulak memem olsaymış böyle kaynaşamazmışız…Gerçi, heyhat, ben her halükarda tavlardım kendisini
Nihayetinde psikoloğumun kulak memesine takıldı durdu gözüm ( bu ne menem bi memedir die incelemekten alamadım kendimi ) ve kadın da huylanıp bir türlü kalemi elinde tutamadı, oraya buraya saçtı durdu )
Benim mefta bilgisayarıma dönelim… Amca gerilmiş ekrana Clark Gable bakışları atarken, “ Bir saniye ” dedi ( fikri geldi! ) , birkaç tuşa bastı ve “ Senin hard diskin gitmiş ” ( phüüüüüüüü gibisinden bir efekt yaparaktan) “ Hard diski değiştirecez, arıza orda ” dedi. - “ Öhmm, bana bir fiyat verebilir misiniz ? ” dedim - “ Size 80 gb verelim, yaklaşık 200 YTL, hede desek hödö de deseeekk…. Ehmm… Yaklaşık 270 YTL olur, arıza tespit ücreti de almıyoruz siz eski müşterimizsiniz ” dedi.
Suratımda hiç denenmemiş ablak bir ifade, tüm embesilliğimle adamın beyazlaşan kaşlarına daldım gittim, cildi de kül rengiydi, en sevmediğim cilt rengidir, o ne ööle yaa ne siyah ne beyaz, ruh gibi gri insanlar… Bıyyk … Zaten gün boyu tüten bi amca kendileri, zor sabrettim dükkanında geçirdiğim her bir ana…
- “ Ben bir aileme danışayım, çünkü bu beni aşar ” deyip sıvıştım tükkandan…
Oysa daha çilem bitmemişmiş sevgili blog, son zamanlarda sergilediğim aşırı yapay mutluluk halinden ve okula gitmeyip bir yerlere çömüp yiyip yiyip geyik yapmaktan mütevellit dötüm aldı başını yürüdü, önümde bana ait değilmiş gibi kendiliğinden oraya buraya pörtleyen bir göbeğim oluştu, ortamlardaki tüm saygınlığım gitti, ister istemez maskot bir ruh haline büründüm, büründürüldüm…İlkin sadistçe bir zevk almıştım bundan, çünkü aldığım ilaçlar o kadar hoş tutuyordu ki gönlümü aynaya baktığımda hiçbişey beni rahatsız etmiyordu.. “Ayyh burnum çok güsel, şu kaşlarla gözlerin mucivezi uyumuna, elmacık kemiklerinin çeneyle oluşturduğu kusursuz bütünlüğe bir bak, hele o dudaklar, ooyyh kurban oliim ben sanaaa !! ” edalarıyla gülümseyip atıyordum kendimi dışarı. Neyse efenim, nereye geleceğim, 2 gün önce bıcırık annemin beni bi hayli şiddetli sarsıp kendime getirmesiyle ilacın neden olduğu yapay mutluluk hali uçup gitti ve acı gerçeklerle yüzleştim. O geceyi aylardır yapmadığım, yapamadığım şeyi yaparak, yani ağlayarak geçirdim çünkü henüz GEO dergisi mart sayısını almamış, tarih öncesi insan halleri adlı yazıyı okumamıştım !!! Bakınız nasıl da zayıflayarak yaradılışımıza karşı geliyoruz , niye nafile çıkıyor bu çabalar sanıyorsunuz ? Bakın kendi gözlerinizle görün :
Burda herhangi birşeye dikkat çekmeme gerek yok, sizin de gördüğünüz üzere herşey kabak gibi ortada
Erkekler neye benziyomuş merak edenler için :
Tabii ki burda soldaki figür er kişi, arkasından biçare koşturan ise dişi kişi oluyor...
Vee son olarak benim pek anlamlandıramadığım bir motif :
Yani şimdi burdaki hatun kişi olduğunu düşündüğümüz soldaki figürün neden fifisi var? , peki sağdaki erkek figürünün nie yok ? ve o neden ööle bit kadar kalıyo kadının yanında ? Bunu çizen tarihin ilk radikal feministi olabilir mi ? Ehh peki o ortadaki "şey" in cinsiyeti nedir ? Hiçbir seksüel emare göremediğimize göre ona da tarihin ilk aseksüel kişiliği diyebilir miyiz? Hımmm ???
Geyik bir yana, geceyi alınan 3 kararla noktaladım. Bunlardan biri spora yazılıp hamlaşan bünyeyi dürtükleyip harekete geçirmekti. Hemen ertesi gün bi fitness center a kaydoldum ve erkeklerin dünyasına hızlı bir giriş yaptım. Nerde bu sauna eşofmanlı, sarkık memeli teyzeler, gayet fit vücuduyla nispet yapar gibi saatlerce yürüyen takıntılı iş kadınları anlamıyorum. En son gittiğimde bahar dönemiydi ve mekanda bir kadınlar matinesi havası esmekteydi, yoksa cefakar Türk kadını zayıflama savaşından vaz mı geçmişti ???
Aayh konuya birtürlü gelemiyorum =( Spordaki ilk günümde spor salonunun telefonundan birilerinin beni aradığını söylediler. “ Ne alaka yau ” diye soran gözlerle elindeki telefonu “Semaa hanım Sema hanımmm” die bana doğru sallayan penguen suratlı abinin yanına gittim, telefondan yükselen gayet sinirli ve ağlamaklı sese kulak verdim, arayan ablamdı “Senaaaağğğğ !!! Staj defterimin içindeki zarflardan biri yooook !!! nereye koydun onuuuuğğğğ… Bööhühüehehe !!! ” diye kükrüyordu… İsyanlardaydı… Hayatın acımasız çarkları arasında ezilip parçalanmış jöle kıvamına gelmiş bendenize derhal eve gelmemi ve o zarfı bulmamı emrediyordu. Alel acele çıktım ve tabii ki oraya koyduğumdan, dünyanın en nafile ve acı aktivitesinin kendi falına kendi bakmak zorunda kalmak olduğundan emin olduğum kadar emin olduğum yerde bulamadım o kahrolası zarfı.. Daha önce belirttiğim sinirli ve ağlamaklı hal, bu ikisinin daha endişe verici yüksek bir raddeden ifade edildiği bir çığlık silsilesine dönüşmüştü ki ancak kriz anlarında parlak fikirler üretebilen lahana beynim, ablamın stajı yaptığı yerin patronunun oğlunu aramayı akıl etti ve kendisini, babasına yeni bir staj kabul belgesi hazırlamayı hatırlatması ve en yakın zamanda bize haber vermesi için ikna etti. Bazen dar vakitlere sığdırılmış ayaküstü sohbetler gün gelip böyle meyvelerini verebiliyor, yoksa ablam beni Derya’ dan önce 3. sayfaya kardeş katli başlığıyla haber yapardı.
Hımm… Giderayak taze haberleri vereyim;
• Bildi. mi başka bi abiye yaptırdım, çok da ucuza yaptı, çok mesudum… arşivim de gitmedi…kendimi sunrise klibindeki Norah Jones gibi hissediyorum…(gerçi kendisinin sesinden tiksinirim…somewhere over the rainbow yorumuna ise yok bi sözüm… layıkıyla söylemiş ablamız )
Aaa iyi haber diye sevinmeyin, hemen kötü bi gelişme oldu tabi bunun ardından, 2 dk mutlu mesut olamayacağım sanırım ben,
• Şu sobeleme zımbırtısında bahsettiğim platonik aşkım vardı ya… O feci halde başka birine aşık, nihayet kaz kafama dank etti bu… Başımı önüme eğip onu sevdiğimi hiçbi zaman bilmeyecek biri için bir iki damla göz yaşı döktüm.. Çok bedbahtım sevgili blog... Neyse bu da geçecek diye umuyorum…
Birileri Kütahya dan dönünce beni İstanbul Film Şeysi’ ne götürsün, sevineyim, eğleneyim ben inşallah… O birileri rica edicem bana souk davranmasın ayrıca…
Şimdilik bu kadar, buraya kadar sabredip okuyan tüm güsel insanların elma yanaklarından, kiraz dudaklarından (ahaha tmm tmm okdr da deil ) öperim
Esen kalınız, kimseye aptal aptal aşık olmayınız efenim…
Priss Hanım' ın Son 4 Günü...( ölmüşüm gibi oluyo böyle,ama yarın kıyamet koparsa - ki yarın cuma mesela- neden olmasın- doğru bir ibare olur...)
Thursday, March 15, 2007 ...priss...
Pzts : Sabah 8.30 da ders vardı, tabii ki akşamdan kalma bünye uyanamadı ve okula gidemedi. Anne, “ Kısıım senin okulun yok mu? ” diye tepeye dikilince, “ Hııı, eet okul… Çıkıcam birazdan anne ” diyip alel acele lysim hanım ın cd leri hazırlanıp dışarı fırlandı. Jüjü’yle buluşmak üzere dolmuş beklerken abla aradı, “bende geliom, okula gitmiicem.” dedi ve abla kardeş kendimizi kuaförde bulduk (kuaför nerden çıktı demeyin, ben de bilmiyorum, ablamlayken bu “ben ne arıyorum burda” yahut “şuan burda olmamam lazım” hissini sık sık duyumsarım... ) Bu esnada jüjü telefonumu düzenli aralıklarla taciz etti, zira 16.30 olan buluşma saati 18.00 a alınmıştı ve onun bundan henüz haberi yoktu !
Kadıköyünde jüjüyle buluşuldu, ablamla göbek tokuşturan sevimli sumolar misali kucaklaştılar, jüjü o gün benle ilgilenmedi, sinir oldum (beni de sevin ulen !!! ) Sonra ne oldu hatırlamıyorum, sanırım kuruyemişçiden o taze fındıkları bugün almıştım.
Salı: Hayatımın en özel, en free günlerinden biriydi. Bugün niye okula gitmedim bilmiyorum ama eminim ki geçersiz bir sebebim vardır. Yine anne baba kandırıldı, okula gidiyorum diye evden çıkıldı, Koşuyolu' nda avare avare dolaşılıp çömecek sakin bir mekan aranırkene NEST adlı mucizevi, tapınılası, ultranezih, überpostmodern, pek bi tasvir ötesi mekana rastlandı ve ilk görüşte aşk hakkında fikir edinildi. Okula gitmemesi için ayartılacak arkadaş ararken benim kadar rahat, boş ve Anadolu yakasında ikamet eden bir arkadaş sahibi olunmadığı farkedildi. Eeh zaten 20 Nisan a kadar yeniden yazmam gereken, şu haliyle berbat bir kurguya sahip bir hikaye vardı elimde, acilen ilham perisini baştan çıkartıp bugünü benimle geçirmesini sağlamalıydım.
Salı günü çok güzel bir gündü. Yağmur çok masum yağıyordu, 59 no lu kapının aralığından üstüme üstüme ilham dalgaları gelmeye başlamıştı, Kubi Bey'in sms leriyle düzenli olarak durdurulsa da nihayet içime sinen, umut verici 5-6 cümle yazabilmiştim ki… Telefonum acı acı çalmaya başladı, arayan yine ablamdı, “Sena, napıyosun ” dedi. Kendisine Nest adlı güzide bi mekanda leziz bir sosla bezenmiş Meksika usulü elma dilimli patates yemekte olduğumu ve patatesin üzerinde gayet şuh bir şekilde sereserpe uzanmış olan erimiş kaşarlarımın donmaması için kısa kesmesini söyledim. “Bi yere kaybolma, okula gitmiicem, bende o patateslerden istiyorum ” dedi ve 10 dakika sonra “Huuu… Süper mekanmış burası” diyerek yanımdaki koltuğa çömdü.
Kısa süreli bir geyikten sonra o resim çizmeye başladı. ( bi Mısır totemi çiziyodu, adamın bikini bölgesindeki örtüyü kaldırırsa daha protest bi çalışma olacağını söyledim, "bsg sena " dedi.. Sadece fikrimi söylemiştim oysa ki… ). Ben ise, küsüp bana dötünü dönen ilham perimle barışmak için panik içinde, kalemimi, yazılacak herşey tükenmiş hissi veren koyu siyah bir noktanın hemen ilersinde, parmaklarımın arasında döndürmekle meşguldüm. Mekandan karşılıklı olarak yaratıcı ve tatmin edici kaave falları bakılıp kalkındı ve Kirpi’ ye gidildi, “aaa Koray ( Kargonun şeysi işte.. o Koray ) pek de kepçe deilmiş, eeh yapılı da bi adammış, tv de minik duruyodu” izlenimi edinildi ve "Mocha en estetik nasıl sunulur?" sorusuna "Kirpi deki gibi" cevabının verilmesi gerektiği anlaşıldı. Akşam 8 gibi ev özlendi, son bikaç yere daha uğranıp eve dönüldü. Sonra kayda değer bişeee… Hııı… gece SIMON BEY’LE BARIŞILDI , yeniden kaynaşıldı, günlerdir affetmesi için çırpınan zavallı yüreğime buz gibi soğuk sular serpildi, duyulan “cossss” sesiyle kaybedilen huzur hissiyatı yeniden hatırlandı, kendisine bir daha ayrılmamamız dilekleri iletildi… O da bana “hadi ordan ibiş” gibisinden şeyler söyledi… Biliyorum o da seviyo beni
Çarşamba : Çok salak, gereksiz bir gündü.. Bugün de gitmedim okula. İşsiz kaldığını eşine söyleyemeyen kocalar gibi hissetme hali daha bir alevlendi. Hava çok fenaydı ve en yakın yer olan Değirmen'in sera ortamına gidildi elde laptop la.. Her nedense halen daha hikayemi tamamlayabileceğim umudu taşıyordum. Bir tarafta Marie Claire, bi tarafta bembeyaz boş bi bilgisayar ekranı… Bir süre ikisi arasında kararsız bir şekilde gidip geldi gözlerim ve dergi kapağında yaldızlı harflerle yazılmış “Küresel Isınma… Son on senemiz mi?” başlığıyla... haha tamam tamam yalan söledim onun hemen altındaki “SELÜLİT… BU DEFA KURTULACAKSINIZ !” başlığıyla ayartılıp bir hışımla kapatıldı bilgisayarın ekranı… Zaten orasına burasına sticker yapıştırmıştım, baktıkça sinirim bozuluyodu o alete…
Bir süre dergiyi okudum, bu senenin moda saç kesimleri, angelina nın kocamanlığı ve seksiliği sinirimi bozan dudakları, trendin esmer kadınlara yöneldiği ve hatta esmer kadının ölümüne seksi ve mükemmel olduğu (hahaa biliyoduum !!! Ben iştee ) , Ziegfeld’in kadınları ( bu, dergideki en kayda değer haberdi bence. Bu kadınlar cidden çok ilginç, belki bi ara iyice araştırırım, 1900 lü yılların başında sıradan bir hayat sürerken / manikürcü, asansörcü, terzi, banka memuru vs. gibi meslek gruplarından / çektirdikleri siyah beyaz fotoğraflarla yıldızlaşan, caz çağının güzeller güzeli anonim showgirl leri imişler… Ayrıntılı bilgi için dergiyi alınız.. ) haberleri incelendi ve hiçbir özelliği olmayan sıradan bir anda yine telefonum çaldı, arayan kimdi tahmin edin… Ablam !!! Yine aynı dialog :
- Sena nerdesin ? - Değirmen’ deyim - Tamam geliyorum …
:))
Bu kez ikimizin suratında da bu zoraki buluşmaların, gidilmesi gereken yerlere bir türlü gidememenin can sıkıntısı yerleşmişti. Ben kabus gibi bir tiramisu yedim, o da minik, şekilsiz börekler yedi. Marie claire’ in içindeki tester lar bir bir üzerimde denendi ve en son hayatımın fondötenini bulduğum gün olarak kayıtlara geçecek bu gerizekalı Çarşamba gününü bu önemli gelişmeyle anlamlı bir hale getirdim. Hıı bir de saçlarımı kızıla boyattım ama bu rutin bir iş… Ama bu kez daha canlı bir kızıl oldu… Neyse canım ikinci yıkamadan sonra hepsi akıp gidecek zaten, bu acı bilinçle olayın üzerinde daha fazla durmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum.
Son üç günde ikimiz de alakasız bahanelerle evden çıkıp, akşam eve beraber döndüğümüz için durum trajikomik bir hal alıyordu, bu sebeple ablamı önden eve gönderip gördüğüm ilk “seçkin eczane” ye girip Vichy nin mucizevi fondötenini (normateint) aldım, bütçemde bir kara delik daha açtım, sonra kuaföre girerken Funda cicisi aradı, “gel bize kedi sev” çağrısına heyecan içinde “oleey oleey geliom” reaksiyonu verildi. Lakin sonra kuaförden akşam 18.30 da çıkılıp havanın rezilliği göz önüne alınınca, ekilen ( ve ekildiği çok geç haber verilen) arkadaşlar listesine bir yenisi daha eklendi, biliyorum bu kötü bir huy
Günün gerisi hiç iç açıcı değildi. Ablam, kendisi için, derhal sevdiklerine iletmesi korkunç derecede aşırı (?!) önem ihtiva eden taze öğrendiği bir bilgiyi paylaşmak için beni huzursuz uykumdan uyandırdı ve gittikçe yükselen bir volümden gergin bir tartışma yaşadık. Konu, merak edenler için söylüyorum, DİN idi… Kaşları almanın ve lens takmanın günah olduğunu açıklamışmış Diyanet.. Ben bunu saçma bulduğumu, Allah’ ın bu tür kıl tüy meseleleriyle uğraşmayacağına, zaten diğer çok daha mühim dünya meseleleriyle başının yeterince ağrımakta olduğuna inandığımı ve eğer yanılıyorsam da öteki dünyaya yanımda bol miktarda yanık kremiyle gitmem gerektiğini sandığımı söyledim. Hatta kefenime kocaman bi cep yapıp içini krem ve çilekli milk shake lerle doldurmalarını da vasiyet ettim.. Bana acıdığını söyledi, çıkarken ışığı ve kapıyı kapatmasını rica ettim…
Perşembe: Kendisi halen daha sürmekte, ve evet yine okula gitmedim… Nest’deyim,(bknz. bu masam; )
kağıda yazıyorum bunları eve dönünce bil. e geçireceğim. Bu arada iğrenç bir yazım var (bknz. iirenç yazım ; ) bunları umarım sonra okuyabilirim. Birazdan Seda (bakınız .. still alive vol 3 postu , ve bknz. bakınız ın b.kunu çıkarmak ) gelecek, o gelene kadar hemen ötemde sol tarafımda oturan Etiler kaçkını grubun üzerindeki sigara dumanı bulutu ve kulaklara ziyan oktavdan can sıkıcı muhabbetlerinden kaçmak için yazıya sığındım. Minicik bir bedenden nası bu kadar ses çıkıyor ve bu denli aralıksız konuşmaktan ne zevk alınıyor anlamıyorum. Belki maruz kalan konumunda olduğum için bu krater gruptan sebep bu denli başım ağrıdı. Sağ ayağım çektiğim ağrı yüzünden zıpzıp kıpraşıyor. Yarın okula gideceğim, kaldığım bir ders var, ona giresim var, eeh arkadaşlarımı da özledim, göresim var …
Jüjü bizde kalıyo yarın, gelsin biraz sarssın toparlasın beni. Hmm belki Şerbet’ e salsaya gideriz, ayakım artık iyi gibi…
Aah Tanrım !!! Bu tüten insanlar, tütmeyen insanların, tütmedikleri için, tütenlerin tüttürdüklerinden ne kadar rahatsız olduklarını hiç mi düşünmüyolar ?!! Bu kadar geniş bir mekanda bile bu baş ağrısına sebep oldular yaa …
Saçımın rengi de pek bi güsel olmuş bu arada, bazen bakıyorum da gün ışığında süper duruyo (eet alçakgönüllüyüm, en çok bu huyumu takdir ediyorum )
Şimdilik bu kadar, Seda hanım 5 dk sonra burda olacakmış, dükkanı acilen kapayıp gitmem gerekiyor. Bi hafta demiştim, 4 gün oldu ama bana 1 ay gibi geldi. Bundan sonrası güzel olacak ama sevgili blog.. Simon Bey olacak, gidip dinlenecek, bu vicdan azabından beni kurtaracak dersler olacak, çeviri yapıp para kazanılacak, ihmal edilen arkadaşlar aranacak, salsaya gidip kalçaların canına okunacak…. Ayyh ama bu da nesi ki … Kid Loco- Cum’on dinleyin güsel insanlar ama bakın uyarıyorum aile ortamında dinlemeyin, mesela sen mimi, dikkat et anaanen duymasın, yazık kadına… Oops neler duyuyorum tööbe estafullah, ahaha eşşek ben keyfim yerine geldi 2 dk da …
Bitirdim hadi hoşçakalın kıymetli okurlar
Sıcağı sıcağına editler :
• Yazım gayet de okunuyomuş bea.. kendime çok haksızlık etmişim • Deryaa... Seni sefiorum !!! Verdiğin ilaç 10 dk da geçirdi başağrımı, sildim gözyaşlarımı… Arveles die bişey aklınızda bulunsun, yeni gelmişmiş Türkiye' ye…
• Mood: rest in pain • Listening to: My Brightest Diamond- Bring Me The Workhorse albümünün tamamıı... (süper süper süpeer !!!) • Reading: Otostopçu bitmek üzere... • Watching: en son Paris, Texas izledi bu ..............................................................
Çok acı çekiyorum sevgili blog !!!
Son 5 gündür biricik sol ayağımda, üzerine bastıkça garip bi ağrı hissediyodum. Çok sevgili babamdan kaptığım pek kıymetli düşünce zerrelerinden biri olan “Bekle kendiliğinden geçer” düsturuyla bekledim, o arada fiti fiti gezip hiçbişiiden de geri kalmadım, hatta abartıp Şerbet’ te ufak bir salsa zirvesi bile düzenledik… Ama dün… Onu geçtim bugün… Canım blogcum... Ben artık YÜRÜYEMİYORUM !!! Berbat bişey, her adımında canın yanıyor ama yapman gereken işler, gitmen gereken yerler var (güzellik merkezi, starbucks, nautilus, cadde gibi !!!! Ahh salak ben.. keşke dinlenseydim efimde de bu hale gelmeseydim )… Bugün artık gözlerim dolu dolu, sağ ayakımın üstünde zıpzıp zıplayarak girdim apartmandan içeri, doktor 6 hafta tabanlık die bişey kullanmam gerektiğini söyledi, ama nası bi doktora gittim, hastanede neler yaşadım anlatmaya başlarsam çok iyi biliyorum ki şu benim destansı postlardan birine daha imza atıp okumadan resimlerine bakılıp geçilen bi blogun sahibi olmaya devam edeceğim.. Gerçi bunu takmıyorum, şuan aklımdaki tek şey, müziğin sesinin çok açık olduğu (ne düşündüğümü duymama engel olacak kadar !!! ) ve popomun oturmaktan acımaya başladığı.. Az önce msn e bile girdim… Normalde sefmem ben msn, şu 2 satır yazıyı bile iletilere cvp vericem die kaç saatte yazdım bi bilsen…
Canım çok fena M&M’S istiyo sevgili blog, yada kinder bueno.. 7 11 ı arasam, burdan sepet sallasam da içine koysalar mı die düşünmüyo değilim.. Ama çok uykum var, ayakım da acıyo... Bu arada JüJü me de teesüf ederim, bloglardan öğrenecek hasta olduumu, gelmiom işte yrnki buluşmaya sen gel eşşek sıpası , gelirken çoklatla heineken de getir… Bi de so it goes u ezberle de gel, kareoke yapacaz… Kızgınım sana… Yada kızgın olmam gerektiğini düşünüyorum ama değilim kahretsin ki.. Bu aldıım ilaçlardan olmalı, pamuk gibi oldum yaa, nerde eski soğuk, ağlak, asabi sena.. nerde bu ev kızı, iyi niyet elçisi, şebelek sena.. Bugün hastanede teyzelerden bi kanka grubu bile edindim kendime.. Yakında gün gruplarım da olur.. Yihuuu
Çok sıkılıyorum cici blogum, popomun üstünde, kuçumda kompüterle yapabilceğim en kolay şeyleri yapıyorum, yani geyik ve surf… Arada küs olduum birine sms bile gönderdim oturduum yerde hislenip… Ama özledim onu napayım Çok hassas günler geçiriyorum sevgili blog, babam demin odama geldi, kadınlar günü die evin 3 hanımına da çiçek almış.. Bana mavi güller almış… Gün boyu benle ilgilenmedi die kızmıştım 2 dk da affettim boynuna sarıldım, öptüm durdum yumuşacık yanaklarını… Herzamanki parfümü vardı üzerinde… Çok sefiom onu yaa yaşlılık çok boktan bişey.. ölümden bile kötü.. Kırışmak istemiyorum ben, annemler de kırışmasınlar, beyazlamasın saçları.. pöööf
Bu arada O hala yok, tribe devam… Artık umursadığını bile sanmıyorum. Ben en azından burda ne kadar üzgün olduğumu, onu özlediğimi göstermeye çlşıyorum satır aralarında ama belki o bunları okumuyodur bile.. ööf ara artık gerizekalı !!!
Hoşçakal blogcum.. Bisürü insan sıfatı koyacaktım buraya… ama uykum var... Zaten salak msn yüzünden odaklanıp 2 kelimeyi bi araya düzgün getiremedim şurda da... demin de msj gördüm telde, ondan sandım heyecan yabtım salak avea danmış.. 100 kişiye takımının forması hediyeymiş!!! futboldan da nefret ediyorum, msn den de, selülit yapan mocha dan da, üşenip mutfağa su almaya gidememekten de !!! ayrıca hala bi masa lambam yok çıldırıciiym.... AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAYHHHH!!!!!!!!!!!!!!! DAAALIN HADE... YOK BİŞEEE
Önsöz: Bu yazıyı lysim koymuştu bloğuna, sonuna da “Homofobinin yanlış olduğunu düşünüyorsanız bu yazıyı çeşitli yerlere koyunuz siz de” diye eklemişti. Okuyup kalmıştım o an, evet yanlış olduğunu düşünüyordum ama bir şey yapasım yoktu. Kesin olarak buraya koymaya ise demin uyurken karar verdim, daha doğrusu dün biriyle yaptığımız bir konuşmanın bilinçaltımda şekillendirilmesi esnasında, yani rüya görürken... Sonra gözlerimi açtım ve bu bloğu okuduğunu bildiğim o kişinin bu insanları anlamasına, anlamasından geçtim, saygı göstermesine (en azından sade tercihleri yüzünden çektikleri acıya) bir nebze olsun faydası dokunur umuduyla buraya da koyuyorum yazıyı… Ayrıca yine o kişi az önce benden kendisine elma soymamı istedi, hatta benim akşam yemeğim olan kendi elmamdan da bisürü ısırık aldı…Burdan ona sesleniyorum: Git kendin soy elmanı homofobik b.k !! :)
Love
I am the girl kicked out of her home because I confided in my mother that I am a lesbian.
I am the prostitute working the streets because nobody will hire a transsexual woman.
I am the sister who holds her gay brother tight through the painful, tear-filled nights.
We are the parents who buried our daughter long before her time.
I am the man who died alone in the hospital because they would not let my partner of twenty-seven years into the room.
I am the foster child who wakes up with nightmares of being taken away from the two fathers who are the only loving family I have ever had. I wish they could adopt me.
I am one of the lucky ones, I guess. I survived the attack that left me in a coma for three weeks, and in another year I will probably be able to walk again.
I am not one of the lucky ones. I killed myself just weeks before graduating high school. It was simply too much to bear.
We are the couple who had the realtor hang up on us when she found out we wanted to rent a one-bedroom for two men.
I am the person who never knows which bathroom I should use if I want to avoid getting the management called on me.
I am the mother who is not allowed to even visit the children I bore, nursed, and raised. The court says I am an unfit mother because I now live with another woman.
I am the domestic-violence survivor who found the support system grow suddenly cold and distant when they found out my abusive partner is also a woman.
I am the domestic-violence survivor who has no support system to turn to because I am male.
I am the father who has never hugged his son because I grew up afraid to show affection to other men.
I am the home-economics teacher who always wanted to teach gym until someone told me that only lesbians do that.
I am the man who died when the paramedics stopped treating me as soon as they realized I was transsexual.
I am the person who feels guilty because I think I could be a much better person if I didn't have to always deal with society hating me.
I am the man who stopped attending church, not because I don't believe, but because they closed their doors to my kind.
I am the person who has to hide what this world needs most: Love.
NOT: Repost this if you believe homophobia is wrong. // Homofobinin yanlış olduğunu düşünüyorsanız bu yazıyı çeşitli yerlere koyunuz siz de...
1 yorum
Thursday, March 01, 2007 ...priss...
Gladys Hardy on The Ellen DeGeneres Show:
Bu fidyoyu defalarca izledik halen daha gülüyoruz. Ellen DeGeneres ın (en son oscarları da sunmuş ama ben kırmızı halıyı izleyip yatmıştım salak ben bilmiyodum ki onun sunacağını ) cbs te sabahları yayınlanan programına texas dan 88 lik bi teyze telefonla bağlanıyo bigün ve etrafı kırıp geçiriyo, ertesi gün ellen kadını geri arıyo, zaten videonun başında bigün önceki programın özetini de veriyolar kısaca... Buyrun bi de siz izleyin bnm kadar komik bulacak mısınız bakalım :