İç Sesler Vol. 300500
Tuesday, March 27, 2007
...priss...
• Ömrümün 3 te biri arkadaşlarla geçiyorsa, diğer 3 te 1 inin 0.5 i o arkadaşlara satış komakla ve diğer 0.5 i de ailem ile geçiyor… Kalan 3 te 1 lik kısmı ise yalnız olduğum dakikalar…saatler…günler oluşturuyor…
• Bugün salak bi velet, yarım saat arayıp bulduğum bi apartmana girmek için basmam gereken zili ararken yanında annesi/ anneannesi (Tanrım kozmetik sektörü nereye gidiyor !!! ) ile önünde dikildiğim kapıya doğru geldi, derdimi teyzeye anlattım ve gitmek istediğim evin sahibinin kız kardeşi olduğu anlaşıldı.. Sevindim, oley beraber gideriz derken nemrut suratlı, cibiliyetsiz velet "BU niye bizimle geliyoo…niye geliyo ki… Gelmesin BU bizimleeee" demeye başladı. Tüm asansör boyunca da durup durup tekrarladı ve bana "BU" demeye devam etti. Gitmekte olduğum evdeki kadının vereceği belge ölümcül bir öneme sahip olduğundan dişlerimi sıkarak gülümsemeye ve sağa sola zorlama “ne şirin kerata” bakışları atmaya çalıştım… Teyze ”hiç öyle denir mi, bak ne güsel abla” dese de ne fayda, kimyalarımız tutmamıştı bi kere… Sevmedi beni haspam !!! Hı sonunda nooldu, turuncu kafalı nemrut suratlı veletle soğuk sinir harbi şeklinde geçen 5-10 dk dan sonra eve ulaştık ve belgelerimin olduğu zarfı aldım, bu sefer yüzüme, 40 derece güneşin altında dakikalarca yürüyüp ulaşılmış kumsaldan kendinizi denize bıraktığınız o ilk anki gibi bir ferahlama ifadesi, gözlerime ise suyun altında yunus gibim süzülürken önünüzden geçen minik balık sürüsünü izlerkenki huzur ifadesi yayıldı. Tepede güneş, saçlarımın arasından, açık olan boğazımdan içeri süzülen buz gibi bir rüzgar vardı… Çok üşüdüm bgn sevgili blog… Bir de eskiden sıkışan trafikte, hemen yanınızdaki arabanın arka yan camının ardından size bakıp el sallayan sevimli dünya tatlısı çocuklar vardı. Sıkılmadan, çocuk olmaya özgü o mucizevi saflıklarıyla gülümser ve el sallarlardı size… İst. içinde hiç olmuyor artık bu bana… Eskiye özlem, çocukluğa özlem, çocukluk arkadaşlarına, onlarla tanışmamı sağlayan o plastik pembe&mor topa özlem, non stop ekşından iflahı kesilmiş dostlardan mütevellit kuyrukta, şarapçı amcanın çeşmesinden gizlice su içmek için beklerken ki o tatlı sabırsızlığa özlem, Kürşat’ a, Sefa’ya, Önem’e ve hatta o gıcık Güneşcan’a bile özlem… Büyümemek için verdiğim savaş bakalım nereye varacak…
• IPOD’ um dünki temizlikte de ortaya çıkmadı, umutlar azalıyor, hayat çekilmez hale geliyor, yürümek, spor yapmak, yolculuklara katlanmak, karanlıkta boşboş tavana bakmak… birçok şey daha zor ve can sıkıcı hale gelmeye başladı… Benden hiç beklenmeyen bişey yapıp iş aramaya başladım. Aileme bi tane daha ipod aldıramayacağıma göre çalışıp kendim almalıyım… Peki ya yılların rahatlığını, hizmet edilmenin yüklediği kibiri napacağız ?
• 2007 yılı seçim yılı, bugün Derya’ya AKP dışında kime oy verilebileceğini sordum, TKP dedi, hmm dedim…
• Ablamın yaptığı ıslak kek’ten yedikten sonra birazdan spora gitmemin nafile olduğunu düşünmeden edemiyorum. Tek umudum tabanlara kuvvet geçirdiğim hayatım, cağaloğlu yokuşunu arşınlarken popo kaslarına giren kramplar… Arabalı sevgilinin gözünü seviyim… Hey gidi günler heey !!!
• Odamın camı sürekli açık, kim açıyor, ben niye kapayamıyorum bilmiyorum ama dostlarım bilir ki ben grip ol(a)mayan bir insanım. En son jüjü en azılı grip virüslerini bünyesinde toparlayıp geldiğinde hiç yılışmadığım kadar yılışıp, gereksiz sevgi gösterilerinde bulunup işi garantiye almak için bi müddet yanında yatsam da yine de grip olamamıştım… Sanırım bu baş ağrısı, kanı çekilmiş bembeyaz eller ve ara ara akan burun bişeyler müjdeliyor bana… İnsan gibi hissetmek istiyorum, (bknz. grip olmaya özlem )
• Cosmopolis’i sunan Sevim Gözay güzelim kemerli burnuna estetik yaptırmış, içim acıdı ( bknz. karakterli burunlara özlem )
• Meltem Cumbul bıyıklı kadının ne kadar seksi olabileceğini gösterdi. İddia ediyorum 2oo7 sonbaharında keskin bir bıyığa dönüş yaşayacağız… Şimdiden cımbızlarınızı rafa kaldırın derim…
• Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi (AKM) nin yıkılacağı gerekçesiyle birçok tiyatro/opera sanatçısı ve onların eş dostları “Karanlığa Karşı Sanat Cephesi” adı altında eylem yapmışlar ve “bunlar yakında Anıtkabir’i de yıkıp yerine Ortadoğu’nun en büyük camii sini ve alışveriş merkezini yaparlar” demişler… Yine geçen gün bi gazetede Amerikan ordusunda artan tecavüz olaylarından dolayı birçok kadın askerin geceleri tuvalete çıkmaya korktuklarını, hatta 3 tanesinin mesanelerinin patlaması sonucu can verdiğini iddia eden bir haber okudum. Ve yine yakın bir tarihte, 2 peruklu doktorun (başörtüden dolayı takılan cinsten) bir erkek hastanın testislerinin röntgenini çekmeyi reddettikleri ile ilgili Hürriyet gazetesinde bir haber okumuştum... Ben işte bu yüzden çilekli milkshake içerim, dolunaylı gecelerde...Şifa niyetine, bu güvenilmez, tekinsiz devirlerde...
• Yolda iken aklıma gelip, bunu yazayım dediğim onlarca şeyin bu boş beyaz ekranın başına geçene kadar kaybolup gittiğini görmek ne acı... Et yemeden geçirilmiş bir çocukluk ve ergenlikten sonra arkadaşlarla iskendercilere gitmek, orda patates tava yiyebilmek, henüz iskender denen şey için kendini hazır hissedememek, anne yahut başka sevgi dolu bir bünye tarafından ayıklanmadığı sürece balık yiyememek, tabakta yatıp melül melül bakışını görmeye katlanamamak, ıslak kekten daha kaldı mı acaba die düşünmek, sonra okuldaki dönemsel aşkın deviantartına bakıp komentlere içerlemek, bana nooluyoki nan diyip sayfayı kapamak, askerdeki dostun yaran askerlik anılarını okumak,dinlemek, kabak kafasıyla panda gibi sırıttığı fotolara bakıp hüzünle karışık bir gülümseme sergilemek...
...............................................................................
Bu da hiç bi zaman tamamlanamayacak bir post olarak bloğumda dursun...Okudukça içim hüzün ve neşeyle dolsun... Hepimizin bahtı açık, yüzü şen olsun...
Esen kalınız efem...